reklam

9 Ağustos 2009 Pazar

Happy Go Lucky Filmi izle



Poppy’nin iyilikler diyarı: Happy-Go-Lucky



Mutluluk daima yakınımızdadır, yakalamak için

çoğu zaman elimizi uzatmak yeter.

George Sand







Daha çok sınıfsal ve sosyal içerikli dramları ve dönem filmleriyle tanıdığımız Mike Leigh’den, kürtaj hakkını 50’ler İngiltere’siyle birlikte tarihsel bir uzamda masaya yatırdığı “Vera Drake (2004)”den beridir haber alınamamıştı. Leigh komedi yaptığında bile genelde bu iğneleyici mizahını kasvetli atmosferlerin içerisinden çıkarttığından, böylesine neşeli ve güler yüzlü görünen bir film fikri düşük çapta bir şaşkınlık yaratmıştı. Filmi izlemeden önce içerisinde beklenmedik bir karakter dramının yatabileceğini düşünüyordum, oysa “Happy-Go-Lucky” sinirleri alınmış bir iyimserlik abidesi Poppy’nin hayatından yaşam sevgisi dolu bir kesit sunuyor. Poppy’nin neşesi değdiği yüzeylerin kimisini parlatıp ışıldatırken kimilerinden geri sekiyor ve bu sekme sırasında iki taraf da kendi içlerine dönüp bir bakıyorlar. Poppy ile en sürtüşmeli ilişkiyi yaşayan ise sürüş dersleri aldığı Scott oluyor. Scott aynı zamanda yönetmenin “Naked (1993)” filminde Johnny’nin ağzından dökülen ve şeytanı simgeleyen “666” sayılarıyla ilgili kehanetler içeren tiradının bir benzerini sunarak iki film arasındaki karşıt bağları belirginleştiriyor. Dünyaya kızgın, kendine güvensiz Scott’ın insanlara duyduğu öfke, Schopenhauer’dan taşıdığı karamsar düşünceyi Darwin’ci bir yorumla dünyanın sonuna evrilten Johnny kadar destekli ve derin değil. Mike Leigh bir röportajında iki karakterin benzetilmesine yönelik soruyu, “Johnny hatta Brian neden bahsettiklerini çok iyi biliyorlar, fikirleri var, çevrelerini algılıyorlar. Scott’ta ise bundan bahsetmek mümkün değil. O zihninin içindeki karmaşıklığı çözemediğinden yüzeysel çıkarımlar yapmaya çalışıyor.” “Naked” ve “Happy-Go-Lucky” birlikte okunduğunda yönetmen için yaşamdaki karşıtlıkların bir aradalığına dair bir tez-antitez çalışması gibi adeta.





Kusurlu bir gülümsemeye gelen tepkiler…





Bir ilkokulda öğretmenlik yapmakta olan Poppy sık sık kız arkadaşlarıyla eğlenmeye giden, vaktinin çoğunu çevresindekilere ve kendi sosyal yaşantısına ayıran dışadönük bir genç kadındır. Hayatından yakaladığımız kesit içerisinde, ev arkadaşıyla, direksiyon dersleri aldığı Scott’la, birlikte flamenko derslerine gittiği öğretmen arkadaşıyla, öğrencileriyle, ailesinden insanlarla ve yolda rastladığı herhangi pek çok yabancıyla kurduğu ilişki üzerine izlenimler ediniriz. Poppy insanlarla toplumsal statülerinden bağımsız, insan olma paydasından yola çıkarak bir iletişim kurar. İzlediği dinamik iletişim yönteminin gereksinim duyduğu özveriyi kendisi her an sağlayabildiği içinse çevresinde bu karşılığı tartmaya fazla gerek görmez. Terazinin kefeleri arasındaki denge bozulduğunda ise kimileri Poppy’nin yayılmacı mutluluğundan rahatsızlık duyarlar. Günlük hayatımızda herkesin her an Poppy gibi olması yahut öyle davranan birini kaldırabilmesi imkânsız gibi görünüyor. Aristo’nun “Kızgın olduğunuz her bir dakika için altmış saniyelik mutluluğu kaçırırsınız.” sözünün cisimleşmiş hâli gibi genç kadının yaşamı. Yine de Poppy’i dış uyaranlara kapalı, benmerkezcil bir karakter olarak düşünmemeli. Şiddet yanlısı öğrencisine yaklaşımı, sokakta yaşayan bir sarhoşla konuşma girişimi, kendisine patlayan kız kardeşi ve Scott’a verdiği tepkiler onun durumun farkına varabildiğinde ne kadar anlayışlı olduğunu da sergiliyor. Poppy toplamda kimi zaman hataları ve kusurlarıyla kabul edilmesi gereken bir iyilik meleği portresi çiziyor.





Karakter ustası Mike Leigh





Mike Leigh’in filmlerinin en ayrıksı özellikleri genelde oyunculuklarda ve onların yaratımında önemli pay sahibi oldukları karakter özelliklerinde göze çarpar. Ne “Naked”daki Johnny ne “Vera Drake”teki Vera ne de Poppy’nin sıradan ve klişe olduklarını söyleyebiliriz. Tiyatro yönetmenliği de yapan yönetmenin oyuncularla ilişkisi ve film yapma pratiği oldukça yaratıcı ve detaylı. Karakterler üzerine oyuncularla uzun sürelerce tartışan, diyalogların büyük kısmını doğaçlamalar sonunda oturtan ve filmin üretim sürecine katılanlara direkt olaya müdahil olma şansı veren bir yöntemi var. Bu müdahil oluş elbette Leigh’in belirlediği genel akışın dışına taşmıyor, öyle olsa kendisinden auteur olarak bahsetmek mümkün olmazdı. Yalnız “Happy-Go-Lucky”nin optimizmden beslenen bir durum komedisi olduğunu da göz önünde bulundurmak, Poppy’nin de belli bir yere kadar derinleşebildiğini söylemek gerek. Sürekli çevresine dönük, bir şeyleri değiştirmeye ve neşeli kılmaya çalışan Poppy’nin söyledikleri ve gösterdikleri dışında kişiliğindeki kör noktalara dair bir bakış açımız yok. Hem o kendi içine dönmediği hem de bize onun uğradığı hiçbir değişim sezdirilmediği için olabilir bu. En beklendik öğe olabilecek aşk bile filme –Poppy’nin hayatına- son yarım saatte giriyor. Hayattaki neşeye olan arzusu bakımından, hedonist olarak adlandırabileceğimiz Poppy bu ilişkiden her ne kadar zevk alsa da bize sonunda elvedayı kız arkadaşıyla bindiği kayıktan yapıyor. Filmin büyük kısmında kendini hissettiren kadınsı grup dayanışması son kertede iyice belirginleşiyor. “Happy-Go-Lucky” insana önemli sırlar vermese de sürekli kötülüğün uç noktalarında gezmeye alışmış sinema seyircisini karşıt kutbun ucunda riskli bir yolculuğa davet ediyor, olabildiğince de bu buluşmanın hakkını veriyor.



0 yorum: